keyif ve Istanbul

Çarşamba



Cumartesi gecesi.
"Sinema ya da balık, gelebilen gelsin" dedik ,
"Arşipel'e gidelim" dedi Özlem; ikiletmedik , gittik ...

Vakit kaybetmeden , siz de gidin bence...

Kuruçeşme'de Galatasaray Adası (şimdiki nam-ı diğer Suada).
Bitez'den kalkmış gelmiş Arşipel .
Dekor ve ambians , olağanüstü .
Lezzet , olağanüstü .
Hesap , Istanbul mekanlarına kıyaslandığında , "value for money" ölçeğinde ucuz bile .


Arşipel
tel. (212) 2637000 - 2637333

yazanNino at 11.4.07 0 yorumlar

Salı

Garga'da pazar ...




Ocak . Yerküre konumu gereği , aslında Istanbul'da kış ; ama mevsim pek ılımlı hallerinde... Az buçuk sıkı giyinip güneşe nazır oturmak bile mümkün. Boğaz nasıl da cıvıl cıvıl ; kenarında, karşısında, yamacında , bucağında ... yani , bir yerlerinde kıvrılmamak adeta günah .

Garga . Arnavutköy'deki kazıklı yolun üstünde. Keyiflenmenin suyunu çıkatırcasına rahat minderli kanepeler , pazar gezmesine çıkmış bulutların altına serilmiş . "Üşürüm " diyenler için , kat kat sıcak mekan binanın içinde .
Renkler ve hatta pencereden süzülen gölgeler bile sımsıcak.


Kahvaltı tabağında peynir çeşitleri, şık sunumlu ... Domates , zeytinyağı yatağında.. Bal , reçel , zeytin ... Ekmek sepetinde çeşit çeşit sıcak ekmek ve hatta simit... Ortaya otlu omlet, menemen , göz yumurta ve hatta tost .

Gerçi biraz pahalı ... Neredeyse 40 ytl (kişibaşı) ve alt tarafı kahvaltı .

Ama arasıra keyfinizi de şımartmak lazım , öyle değil mi ...

yazanNino at 6.3.07 0 yorumlar

Bir kaç saatte yüzlerce yıllık ihtişam...



İlk göz ağrımız Picasso olmuştu . Hayatına giren kadınların , Picasso'nun gözündeki evrelerini izlemek bile eğlenceliydi hani... Zaten yamuk yumuk resmettiği figürler , aşkın solmaya yüz tutması ile iyice kaknem yaratıklara dönüşmekteydi mesela .

Derken Rodin çıkageldi . Heykel (hatta, genel olarak sanat) hakkında hiç bir uzmanlık görüşü veya duruşu olmayan bana, hiç tat vermedi kendisi doğrusu ... Daha ilk 15. dakikada "benim ruhuma göre hiç değil" dedirtti ve MüzedeChanga'ya yöneltti .

Cengiz Han ise yaktı , yıktı geçti ... Moğollar, Asya'yı yüzyıllarca nasıl yakıp yıktı ise aynen öyle ...



Emirgan'daki SSM'de Cengiz Han ve Mirasçıları sergisi . 8 Nisan'a dek mutlaka gidin, gezin , görün . Adımınızı attığınız ilk dakika itibarı ile büyüleneceksiniz, söz veriyorum . Hatta belki bir gün yetmeyecek tamamını özümsemeniz için, bir daha ziyaret edeceksiniz. O denli başarılı , o denli şaşırtıcı .



Siz gezerken ne yorumlar yapacaksınız bilmiyorum ama bizim duyduklarımız ve duyurduklarımız çok çeşni idi :
- Şimdi bu halı neredeyse 4000 senelik mi ? Yok canım !!!
- Gorbon Işıl'dan alınmış gibi şu seramikler? Hem nereden bilecekler 1200 yıllık olduklarını ? Paşabahçe'de var bunların benzerleri.
- Bu Moğollar'da da pek akıl yokmuş ; yaaa insan denize açılmaz mı !?
Canım , insan, bildiği işi yapmalı. Adamlar bozkırlara alışık , ne yapacaklar denizlerde !
- Zaten bence bir bölümü Bering'i geçmiş , Kızılderili olmuş .
- Bu kadar savaşan , yakıp yıkan bir milletten bu kadar ince sanat nasıl çıkmış ?
İnce kısmı Çinlilerden abi !
- Şu çivit mavisi seramiği çok sevdim ; resmini çekemiyorsan, kendisini çalacaksın artık benim için ; yok başka çare .
- Çok eşlilik var mıymış ?
- Porselende inci kabartılarını nasıl yapmışlar, Allahallah .
- Şimdiiii, Cengiz Han bizim neyimiz oluyor ?
- Peki , Selçuklular nereden ve ne zaman çıktılar ki ? Ayıp, o kadar tarih okuduk senelerce . Bari arayalım Emre'yi, araştırsın .
- Belim ağırdı .
- Hadi acıktım ...

Son ifadeler yüzünden tarihe ve sanata saygısızlıktan yargılanmamak mümkün değil ; ancak inanın , belinizin ağırmaması ve karnınızın acıkmaması da öyle . Serginin yarısını gezip, bir yemek veya bir kahve molası vermek ve sonrasında geri kalanını tamamlamak, belki de en hayırlısı ...

******

Biz, Hıncal Uluç'un yazısına kandık ; 50 metre ötede Kilis yemeklerinin tadına bakmaya gittik . Mekanın yeri güzel , ismi abartı (Kilisli Palace). Mönüden denediklerimiz içinde humus, Kilis peyniri ve fıstıklı kebap geçer not aldı; lahmacun özellikle sınıfta kaldı . Genel olarak yorumumuz: vasat . Fiyatlar ise ortalama 30 ytl/kişi . Bir daha gider miyiz ? Şüpheli .


Foto: Merve Saraç & bendenizden...

Not : Duyduklarımız ve duyurduklarımız bölümünde maalesef Merve'nin yorumları eksik ; inanın kıskançlık değil , RTÜK korkusu ...
yazanNino at 6.3.07 0 yorumlar

Cuma

Hip


Bir zamanlar "öz" vardı hani. Gel zaman, git zaman "hakiki"ler ortalıkta boy göstermeye başladı sonra . Derken, ortam iyice kızıştı ve "öz hakiki"ler hüküm sürer oldu .

"Hip" dedikleri de aslında bu nev'i bir türev parçası.

Geleneksel otel anlayışından sıyrılıp kişiye özel konfor ve hizmet sunan , daha çağdaş çizgiler ve kişilikli farklılıklar ile ayrı bir etiketlenmeyi hak eden boutique otellerin sade'leri , bugünlerde pek "ezik" kaldı. Bazı memleketim turizmcileri, pansiyonlarına "butik" tabelaları asarak sınıf atladıklarını sanmaya devam etsinler , boutique otellerin "design"ları , "epoque"ları ve hatta "hip"leri çıktı bile.


hiphotels.net
müdavimi düşüncelerin her biri "hip"i kendisine göre yorumlamış mesela.
"Bulutların arasından batan güneşi , uçağın penceresinden seyretmek gibidir 'hip' " , demiş biri , "bir yaz sabahında , yeni biçilmiş çim kokusu gibidir" demiş diğeri. VW Bug - Levis - Las Vegas - Tiffany bilezik - Burberry şemsiye - bebekler gibi mışıl mışıl bir uyku - telefonsuz, fakssız, bilgisayarsız bir 48 saat ve pek çok ilgisiz örnek verilmiş "hip"e. Tüm fikirlerde esas olan ise, hip'in en özgün, en özgür ve en moda hali ile bile yalın ve kendi teniniz kadar sizinle uyumlu olması .


Istanbul, Sıraselviler Cad. No 50'de yeni bir hip otel var ; detaylarını lushistanbul.com'da bulabileceğiniz. Henüz bir kaç haftalık ama geleceği parlak bence. Londra'daki 57 Pond's Street'i çağrıştırmakta hafiften ; ancak servis ekibini daha vintage görünümlüsünden ve hatta biraz da uçarısından seçmeleri gerekmekte sanki. Binanın genelindeki ve de özellikle 1. kat odalarındaki tavan yüksekliği , insana iç huzuru veriyor . Mermerin , ihtişamlı yalın kullanımı ruhunuza iyi geliyor . Özgün tasarımlar güncel gelişmeler ile birleşince , hem iş hem özel seyahatleri için şehre gelecek misafirlerinize tavsiye edilecek bir otel ortaya çıkmış. Gerçi Sıraselviler gürültüsü geceleri nicedir , bilemem . Olsun varsın... Changa hemen sokağın karşısında, Cihangir renkleri sadece 3 dakikalık yürüyüş mesafesinde , Asmalımescit ise taş çatlasın 10 dakika . Daha ne olsun ...

Bugün'un diğer bir hip'i ise, arkadaşım Güneş'in happy birthday'i ...


27 Kasım 2006









yazanNino at 15.12.06 0 yorumlar

Perşembe

Köfte peşinde



Istanbul'un göğü delindi bu haftasonu .
Eşofmanları giyip, cam kenarı bir saltanat koltuğunda tembellik yapmanın tam zamanı . Rod Stewart da muzur mood'da "Have You Ever Seen The Rain" ile eşlik eder belki . Mum mutlaka , tütsü kaçınılmaz , sütlü kahve olmadan zaten olmaz . Önce gazeteler sırayla, sonra bir iki dergi ve de haftalardır bir satır ileri gitmeyen kitap.

Öyle mi oldu ? Elbette hayır .

Pireler yine yollara düşürdü.

Önce TEM rotasına girildi . Hadımköy/Beylikdüzü/ Büyükçekmece tabelasında çıkıldı . Benzin istasyonunda yol soruldu ama her zamanki gibi yine de yarım saat kadar kaybolundu . Yani, bütün göl kenarı mecburen tavaf edildi önce .
Derken bulundu .






Maalesef çok değişmiş . Yağlıboyası kalkmış beyaz çerçevelerin yerine kahverengi pimapenler yerleşmiş. Tüm cephe 2 metre kadar göle doğru yayılmış . Spot lambalar ve alçıpanlar da sinsice o eski dokunun içine sızmış. Sevimsiz bir mini şelale havuz yapılmış girişe, karşı cepheye ise pek yakında bir Şark Köşesi kurulacakmış . Göl kenarını pek tabii ki plastik masa-iskemle güruhu çoktan fethetmiş. Eskiye dair bir avuç anı, terkedilmiş bir iki kolonda sığıntı gibi kalmış sadece.

"Aşkolsun ! Burayı ne hale getirdiniz böyle !" diye çıkışmaktan kendimizi alamadık önce. "Yoksa , artık köfte de mi yok ?! Patatesler bile donmuş hazır patates Allah bilir?!" diye söylenmeye devam ettik . Neyse ki, ya gri hava susturdu bizi ya da ızgaradan yayılan köftenin kokusu.

Yine Türk Sanat Müziği fonda ama devir değişmiş ; Emel Sayın'ın yerine Sibel Can geçmiş . Patatesler , çok şükür hala anneannem tarzı . Köftenin lezzeti yerinde . Yanına çoban salata şart. Servis güleryüzlü . Fiyat, bahşiş dahil 20 ytl/kişi .

"O taraflara yolunuz düşerse, köftenin bir tadına bakın" derim .

Özellikle puslu ya da sulu bir havayı seçin önce. Beylikdüzü/ Hadımköy/ Büyükçekmece çıkışında düz devam edin uzunca bir süre. Boşverin siz başkalarının yol tariflerini. Keleşoğlu İnşaat'ın Ginza Residence'ından sonra sağa sapın , sonra tekrar sağ ve sonrasındaki Opet'ten tekrar sağ. Sonrasında kıvrıla kıvrıla inin göl kenarına dek . İşte orada .

Eylül 2006





yazanNino at 2.11.06 0 yorumlar